Rivayet odur ki; bir gün bir sofi Gavs-ı Sani Hazretlerine (k.s.)
" Ne kadar zikir çeksem de ilerleyemiyorum" diye dert yanar.
Bu gaflet halinden nasıl çıkılacağını soran sofiye hazretin cevabı şöyle olur:
"Bir insanın nazarı haram olursa ne kadar vird çekerse çeksin ona fayda vermez.Bir insan yirmidört saat dünya ve alışveriş ile meşgul olursa; insanlarla oturup kalkarsa , o insanın kalbi ne kadar zikir çekerse çeksin
fayda vermez.Bir insanın ailevi huzuru yoksa, bu insanda ne kadar zikir çekerse çeksin kalbine fayda vermez.Bir insan günah işlerse, bu insanne kadar zikir çekerse çeksin faydası yoktur.İnsan bu dört şeyi yaparsa, ne kadar zikretse de fayda vermez.
Onları terk ederse zikir fayda verir."
"Kapımıza gelen her kim ki nefsini şeytandan ve firavundan aşağı bilmezse bizden birşey alamaz"
Şah-ı Nakşibend Hz.leri (K.S.A)
"Bir mürşid sofisinin gece yatağında sağdan sola kaç defa döndüğünü bilmiyorsa gitsin dağda eşkiyalık yapsın"
S.Muhammed Raşid Hz.leri (K.S.A)
"Bir mürşidin dört ayrı yönde dört ayrı müridi aynı anda can verse ve mürşid bunların imanını kurtaramasa gitsin eşkiya olsun"
S.Muhammed Raşid Hz.leri (K.S.A)
"Hızmet, Nimettir"
Gavs-i Sani (k.s.)
Cahil kalmayin;cahil olan hic bir sey
bilmez,bilgisizlik de insanin sonu olur.Nasil ki
araba kullanmasini bilmeyen arabayi devirirse
ayni sekilde dini bilmeyenler de ibadetlerinde
cesitli sıkıntilara ducar olurlar.
Gavs Abdülhakim Bilvanisi (k s )
"Siz niyetinizi Allah için güzel yapın.Her işiniz güzel olur...Kulun güzel niyetini Allah bilsin yeter..."
Gavs-ı Sani (k.s)
ÖLMEYİ İSTEMEDİĞİN DURUMDA VE HALDE OLMA.
ŞAH-I NAKŞİBEND
ESKİDEN İNSANLAR, YILLARCA GEZER KENDİLERİNE MÜRŞİT ARARLARDI. GÜNÜMÜZDE MÜRŞİTLER,KAPI KAPI DOLAŞIP MÜSLÜMANLARIN İMANLARINI KURTARMAYA ÇAĞIRIYOR.
ABDÜLHAKİM HÜSEYNİ.(K.S)
insanlarahizmet ve iyilik etmek isteyen kimse kendi nefsini ıslah etsin yeter nefsini ıslah etmeyen kimse insanlara gercek faydayı veremez Sadatlar nefislerini ıslah edip istikamet üzere gittiklerinden insanların hidayetine ve ebedi saadetine vesile olmaktadırlar
Gavs-ı Sani (k.s)
çok büyük bir kıyamet gününün, en dehşetli, en zahmetli, en tehlikeli zamanındayız, çalışmak şarttır, gündüz gece çalışacağız sonra çalışmayı Allahu teala çok sever, Sadatlarda çok sever onun için dünya değilde ahiret için çalışacağız...
Gavs-ı Sani (k.s)
TAKVA VAR İSE FETVA YA GEREK YOKTUR.
-GAVS I SANİ HZ(K.S)-
"Hizmet edene hizmet edilir çünkü hizmet nimettir."
Gavs-i Sani Seyyid Abdulbaki (k.s)
Tövbe odur ki başkalarının da tövbesine vesile olur."
Gavs Abdülhakim el-Hüseynî Bilvânisî
"Zikir kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan kalp zayıflar sonra da ölür. Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur."
Gavs-ı Sânî Abdülbâki el-Hüseynî (k.s)
"İstikamet, kerametten üstündür."
Abdülhakim Arvâsî (k.s.)
2006 Hacc’ında Mehmet Yarbay Arafat’ta
Gavs-ı Sani Hazretleri’ni arar.
Gavs Hazretleri kendisine:
- “Bizi de duanıza ortak ediniz..” buyurur. Mehmet Yarbay:
- “Kurban biz sizsiz dua etmiyoruz ki siz bizi duanıza ortak edin..” der.
Bunun üzerine Hazreti Gavs şöyle buyurur:
-
“Biz sofileri yalnızca duamıza değil bütün amellerimize ortak ettik!..”
——————-
Nasihatler. netten alıntıdır
Gavs’ımızın Seyda Hz.lerinin Halifelerine Yaptığı Sohbet
Bu kapıda, aileden biri olsun, sufi olsun, niyeti Allah rızası olup sadatların yoluna, adap ve işaretlerine samimi olarak uyan kimse zarar etmaz, hayırdan mahrum olmaz, ayağı kaymaz, üzülmez, kendi başına terkedilmez. Ama kim, nefsiyle hareket eder, sadatların muradının tersine giderse, kendisine göre “iyi niyetliyim, yaptığımı hayır için yapıyorum” dese de onun işi hayra çıkmaz, karı zararını kurtarmaz. O kimse Allah katında kendini savunacak bir delil de bulamaz.
Seyda Hazretleri (rah.) vefat ettiği zaman, babam (Gavs-ı Sani hazretleri) bütün halifeleri çağırdı, hiçbir tarihte bu yapılmamış, Onlara şöyle dedi:
“Ben size irşad izni veriyorum, gidin ümmet-i Muhammed’i irşad edin. Seyda hazretlerinin sizin üzerinde çok emeği var, size çok emek vermiştir. Gidin ümmet-i Muhammed’in hidayetine vesile olun, sizden tek ricam Kur’an, Sünnet ve adaptan ayrılmayın.
Bir de size gelen sufilere söyleyin, Menzil’e bizim ziyaretimize gelmesinler, bizden size gelenlere de, Bizim ziyaretimize gelmeyin, Menzil’e gidin! diye söyleyin.”
Gavsımız Seyyid Abdulbaki hazretleri geçenlerde bir sohbetinde, “Sufilik günlerimde o kadar İstanbul’a gittim geldim, mürşidimden izin almadığım için
Eyüp Sultan sahabe-i kiramdır. Gavsımız, “Belki zarar görürüm diye hiçbir yere, türbelere izinsiz gitmedim” dedi. Onlar bu kadar adap üzerinde hassasiyet gösteriyorlar.
Hayat Dengemiz
(Allah (c.c.) razı olsun…
Altı çizili kısımda anlatılan, herkesin kendi mürşidine tabi olması
gerektiğidir irşad edicinin de buna dikkat etmesi gerektiği vurgu-
lanmış Gavsım tarafından. İyi anlamak lazım.
Şahi Nakşibend(k.s.)buyurdularki:
Cenabu haktan üç şey istedim.Hafiften ses gelip,onlar nelerdir dedi.
Buharadaki kabristanda nekadar mevta varsa cümlesine şefaat edip,benim şefaatımla senin rahmetine nail olsunlar.
Benim tarıkıma girenler makam-ı vüsul ile müşerref olsunlar.Tarıkım kıyamete kadar devam etsin ve daimaMürşitleri bulunsun.
Hayatta vuslat müyesser olmadığı taktirde vefatlarından sonra kabirlerinde terbiye edip vuslata vasil kılayım.Cevaben hitabı izzet geldiki:
Muradının üçüde kabul olundu...
Tarıkı nakşiye girenler için bundan daha büyük müjde asla olamaz.
alıntı
Gavsı sani Son nefeste imanla ölme hakkında sözleri
--“Biz ümmeti Muhammedin imanını kurtarmak için elimizden geleni yapıyoruz.”
-“-İnsana en lazım olan şey imandır. En mühim olan husus imandır ve insanın en mühim meseleside
sekeratta İmanla gidebilmesidir.insan imanla gittikten sonra ahirette işi kolaydır. Çünkü canabı hakkın
Yüz rahmeti vardır. Dünyaya bir rahmetini, ahirete doksandokuzu saklamış bu dünyadaki rahmetini
Tüm kullarına vermiş mümin fasık kafir hatta onu inkar edenede, ama doksan dokuz rahmetini mümin kullarına saklamıştır. insan Mümin olarak imanla göçerse orada işi çok kolaydır. Takva imanı kurur, ameli salihde onu kuvvetlendirir. Sekerat zordur. Ölüm anı tülbent nasıl böyle keralice tülbent bilgi vezneki dikenlerTemizlenirken( Ölüm anı tülbent nasıl dikenler özerinde alınmak istendiğinde) nasıl onu gerer ona onuDefoma eder. Aynen öylede ruh vücuttan çıkarken insan ızdırap çeker, açı çeker, sıkıntı duyar. Buda Yetmiyormuş gibi şeytan son nefeste ona insana musallat olur. En sevdiğinin kılığında gelir. Vefat etmiş olanlardan, o insana telkinde bulunur. Derki bak seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Ben senden önce Gittim orada gördüm orda geçerli din Yahudilik dinidir. Gel sen o dine geç perişan olma. Onu kandırmaya çalışır ikna edemese Hıristiyanlığı teklif eder eğer yinede kandıramasa elinde bir bardak Su sekerattaki o acı çeken insana onu gösterir. O lisanı haliyle ondan bana su ver diye talep ettiğinde’de veririm ama başınla bana bir secde et diye onu imansız ***ürmeye çalışır.Neuzibillah içte bu Sıkıntılı ve şeytanın musallat olduğu esnada insan kalbinde iman hakikatleri ile ilgili bir nebze şüpheye Düşese, tereddüde düşse,inkara düşse bu hal üzere ölürse imansız gider. Bütün hayatı boşa gider.
Bu tasavvuf, bu sadatı kiram en büyük faydası son nefestedir. Sadatı kiram onların ervahı canabı hakkın izniyle sekareta mevtanın başına gelir. O mekanı şeytan terk eder kaçar ve insan iman üzere ölür. Canabı hakkın huzura varır.”
--“ Kim o Sadatların elini tutarsa, sekiz sartı yaparsa İlahi noterde bunlara, vekalet vermiş oluyor, İlahi noterde o Sadata vekaletname veriyor. Son nefeste ölürken imanla ölme vekaletnamesi, şeytana karsı yardım vekaletnamesı, kabirde sual melekleri gelince yardım vekaletnamesı, mahserde hesap verirken şefaat vekaletnamesı, sırattan gecerken yardım vekaletnamesi. O vekaletnameyle o zaat gelir şeytan kacar, melekler neden geldin dediğinde de Allah (c.c.) onun vekaletı var, Ben kabul ettım ona karısmayın der.O şekilde gerek son nefeste, gerek kabirde, gerek mahserde, gerek sıratta o vekaletnameyle gelirler, ümmeti Muhammede yardım ederler. Şart değil amma bu kadar da faydası var ne dersiniz buyurmus”
--“BUNLAR BİR SÜRÜDÜR BU SÜRÜNÜN SAHİBİ PEYGAMBERİMİZDİR. BİZDE ACİZANE BU SÜRÜNÜN ÇOBANIYIZ. SÜRÜNÜN HİÇ BİRİNİN ZAYİ OLMAMASI İÇİN ELİMİZDEN GELENİ YAPARIZ. YORULURSA SIRTIMIZDA TAŞIRIZ HASTA OLURSA İLAÇ VERİRİZ İYİLEŞTİRİRİZ İLLA ÖLÜCEKSE MUNDAR GİTMESİN DİYE KESERİZ ÇOK ŞÜKÜR BU POSTA OTURDUGUMUZDAN BERİ HİÇ BİRİNİ KURDA KAPTIRMADIK İMANSIZ GÖNDERMEDİK.”
Gavs Hz. Sofilere Yaptiği Dua:(:(
Adamın birisi menzilde sürekli Gavs-ı Sani Hz. ni takip edermiş.Tabi bu sofilerin gözünden kaçmazmış ama kimse müdahale etmiyormuş. Adamın bu takibi 3 gün sürmüş. Sonunda bu adam üçüncü günün akşamı akşam namazından sonra ağlayarak, pişman bir halde Gavs-ı Sani Hz. nin eline yapışmış tevbesini almış. Bunu gören sofiler tabi çok şaşırmışlar. Velhasıl Gavs-ı Sani Hz. gittikten sonra sofiler ne olduğunu merak edip neden bir takip içerisine girdiğini, neden sonra ağlayıp pişman olduğunu adama sormuşlar. Adam da anlatmaya başlamış:
-Ben de bu Gavs-ı Sani Hz. gibi bir şeyhim. Benimde sofilerim var. Bende nazar ederim. Kısacası bende bir şeyhtim. Ama ben birşeyi merak ettim. Gavs-ı Sani Hz. de benim gibi bir şeyhken nasıl oluyorda bu kadar sofi nüfüsuna ulaşıyor, nasıl oluyorda sofiler otobüslerle akın akın geliyor. Bu adam bir büyü mü yapıyor ne yapıyor diye merak ettmiştim. Ama takiplerim sonucunda hiç bişeye ulaşamadım. En sonunda, namaz sonunda dua ederken Yüce Rabbimden bana Gavs-ı Sani Hz. nin ettiği duayı duyurmasını istedim. Allah(c.c) bana bunu lütfetti. Ve Gavs-ı Sani Hz. duasında şöyle diyordu:
-Yarabbi! Sen benim şu arkamdaki cemaatimin günahlarını affetmezsen ben bu ellerimi yüzüme sürmem.
Ve her seferinde de mübarek ellerini yüzüne sürüyordu. Ben de bu olaydan sonra Gavs-ı Sani Hz. nin ne kadar büyük bir şeyh olduğunu anladım ve tevbe ettim
SOFİLERDEN İNCİLER
1-Yine bir gün menzildeyiz ve müthiş bir kalabalık var. Sultanımız mescidin dış kısmında tövbe veriyor, gelenlerle ilgileniyor. Bende o sıra en dış tarafta durdum sigara içiyorum. Yanıma bir teyze yaklaşarak oğlum sen nerden geldin, nerelisin diye sordu. Ben aslen Eskişehirliyim teyze dedim. Olsun bizde kırşehirliyiz dedi. Daha sonra hangisi hocaefendi bana bir göster dedi. O sıra kalabalıktan mübareğimizin sadece ara ara yüz kısmı görünüyordu. Bak teyze dedim işte orda oturan ve yüzü cemaate dönük olan Sultanımızdır. Bir süre baktıktan sonra bana ne dese beğenirsiniz o teyzemiz; oğlum ben burda bekliyorum hadi sen git bir çağırıver hocaefendiyi de gelsin birde biz konuşalım, taa nerelerden geldik onun için....
2-Menzile ikinci gidişimizde camide herkes namaz için bekliyor. Gavsımızın yüzü sofilere doğru. biz Gavsımızın çaprazında oturuyoruz. kafamı kaldırıp baktığımda Gavsımız bana bakıyor. indirip bir daha bakıyorum. gene bana bakıyor. mübalasız on defa her defasında bana bakıyor. Allah Allah diyorum. burada bir tek benmi varım. durmadan göz göze geliyoruz.namaz bittikten sonra dışarı çıkıyoruz. kafiledeki arkadaşlar hep aynı şeyi konuşuyorlar. o diyor Gavsımız bana baktı. öteki diyor sürekli bana baktı. kafama takıldı. bu işin sırrını öğrenmem lazım.
menzilde yaklaşık 10 sene öğretmenlik yapmış bir abimize bu meseleyi sordum. dediki kurban bir hadisi kudsi de Rabbimiz buyuruyor ki Ben bir kulumu sevdimmi o kulumun konuşan dili, gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Allah (c.c) üzerine tecelli etmiş. Amenna saddak....
3-Valla Kurbanım o kadar çok anılarımız varki, hangisini yazacağımı şaşırıyorum. Bi tane sofi kardeşimiz bana musallat oldu. gel seninle güreş yapalım. ufak tefek bişey, kurban git şurdan, takılma bana, yok illa üzerime geliyor. içimden diyorumki; tek elimde yıkarım. vay senmisin Gavsımın sofisini küçük gören. tutmasıyla beni yere yıktı. Bizim parmak kırıldı. Sofi çok üzüldü. Hemen kendime geldim. Dedimki kurban bu senin işin değil. Biz hakettik.
4-Birgün arabayla gelirken, direksiyon başında uyumuşum. Ne kadar uykulu gittiğimi bilmiyorum. Bir korna sesiyle irkildim. Baktımki, ne önümde, nede arkada araba var. elim arabanın kornasında, benmi çaldım kornayı uykulu olarak?
5-1 sene sonra tekrar menzile gitmek nasip olmustu.bu sefer kafaya koymustum mübaregin özel nazarini alcaktim.ilk ezan okundu.mübaregi beklemeye basladik.adapla hem bekliyor hem rabita yapiyordum.neolur seyhim birkez nazar eyle.bir tek nazar neolur seyhim.birkere bana baktigini hissedeyim neolur gavsim.basladim dua etmeye,yalvarmaya...
ben dalmisim böyle dua ederken birden gül kokusuyla kendime geldim.gözlerimi actigimda mübaregin o muhtesem bakislariyla karsilastim.o an icim yandi.mahvoldu.titremeye basladim.bakislarini kalbimin tüm zerrelerinde hissettim.kafayi egdim.gözlerimi kapattim.dilimde tek kelime.himmet himmet himmet himmet.baska bisey demeye dilim varmadi.birdahada asla nazar etmesini istemeye cesaret edemedim.
6-bi tane sofi kardeşimiz geldi dediki sultanımızın telefonunu bulabilirmiyiz. ne yapacaksın dedim. dediki sekaratta lazım olur diye istiyorum. kurban dedim senin 025 hattın kuvvetli olsun yeter.
7-Yıl 1998 harmanda hizmetin çok kıymetli olduğunu 1996 yılında anlatmışlardı. bizde himmetle o zaman 13 gün harmanda hizmet ettik. dedik gene harmana gidelim. gittik Gavsımıza arz ettik. buyurduki; divancının yanına git. orada her gün hizmetin şekli değişiyor. ikinci günü harmanın çavuşu divancıdan ismen bizi istedi, vermedi. son günü tarlada çalışıyoruz. akşam oldu. kamyona bindik camiye akşam namazı için gideceğiz. aynı harmanın çavuşu kamyonun üstüne çıktı dediki; kurbanlar Allah rızası için bu akşam bitirmemiz lazım yardımcı olun. kardeşim oturduğum yerden kalkmak istiyorum kalkamıyorum. hani biz harman için gelmiştik. demekki planlar tutmuyor. planları yapan birisi var.
8-Birgun menzildeyiz ve gavsım sultanım avluda vird dersi olanlarla ilgilenyor, sabah namazından sonra...bende sıraya girdim sıra bana geldi...sultanım virdimi cekemiyorum dedim.sultanım bana baktı kolumdan tuttu ve yaklas dedi,yaklaştım ama yine yaklaş dedi...sarığı basıma değiyordu ve bana bak dedi...benim elim ayağım titriyordu, gavsımın,sultanımın,efendimin bu kadar yakınında olmak cok değişik bi duyguydu.o kadar yakın olduğumuz halde bana bak dedi.gozlerine baktım,gozlerinden bir kaç damla yas suzulmuştu ve siz virdinizi cekmeyince biz cok uzuluyoruz nolur bizi üzmeyin buyurdular...varın devamını siz anlayın...
Alıntı
--- ----------------------------------------------------------------
İSMİ GEÇMEYİNCE
Yeni intisab etmiş bir arkadaş...
İlk defa girdiği hatmede...
Silsile-i Aliyye okunurken...
Sadatların isimlerine bakıp...
Şöylece düşünmüş...
"Demek ki bu zikre katılanların herbirinin ismi okunuyor bu duada..."
Beklemiş ki kendi ismi de geçecek diye...
Amma bir türlü ismi okunmayınca...
"Ben yeniyim herhal ondandır..." demiş...
Ve bir sonraki hatmeyi beklemiş...
Orda da geçmeyince ismi...
Kırılmış...
Üzülmüş...
Ve soruvermiş tabi görevliye... )
Anlatıvermiş görevli bir güzelcene...
Öylesine mahçuub oldum ki diyor...
Hala utanarak yaad ederim...
HATMEDE NELER OLUYOR
Bir sofi kardeşimiz anlatıyor;Memleketimizde kötürüm özürlü bir ağabeymiz vardı,o Kardeşimiz Gavsımıza (k.s.a) intisab etti ve değnekle hatmelerimize gelip katılmaya başladı,Okuma evimizde bir çekyat vardı,onu çekyata oturtuduk bizde halka yapar hatmeyi hacegan yapardık,Yine birgünhatme hacegan sonunda o ağabeymiz “Allah” deyip cezbeye geldi,hatme bitti baktık o ağabeymiz ayakta sapasağlam dikiliyor,hepimiz şaşırdık ve sorduk” abi neoldu sana ?”Anlattı:Hatmede birden bir elin ayaklarıma dokunduğunu hissettim ve gözlerimi açtım,gördümki 3 tane sarıklı sakallı zat bana dedilerki :“seni ameliyat yapacağız,sen şimdi gözlerini kapat” ben gözlerim kapattım o zatlar kendi aralarında bir şeyler Konuşuyorlar ve ellerini ayaklarıma sürerek bir şeyler yapıyorlardı,neyse hatme bitti baktım ayaklarımı hissediyorum dikildim ayağa ve bağırmışım “Allah “diye,Ve elhamdülillah sadatlar ağabeymizi ameliyat etmişler,bizde bu olayı gözümüzle şahit olduk Allah razı olsun…
Yine başka bir ağabeymiz anlatıyor:Birgün İstanbulda hatmeyi hacegana katılmıştım,ama biraz üzgün ve mahsun bir durumdaydım o gün ve imam estağfirullah deyince Sadatlar gözümdeki perdeyi kaldırdılar ; baktımki Halkanın ortasında bir taht tahtta Gavsisani hz.(ksa) ve sadatı kiram tek tek gelerek ellerindeki hediyeleri gavsımızın önüne bırakıyorlar jelatinli süslü kutularda,her kutuda bir hediye,sabır,hilm,zühd takva gibi ilaçlar gavsımız ksa hatme duası bitiminde bu hediyeleri sofilerin önüne koyuyor,tam benim önüme gelince “hepsini isterim” diye bağırmış sonrada bayılmışım diyor,sonrada hatme bitiminde sofiler bizi ayıltmışlar,şunada dikkat ettim hatme bitimindeki son estağfirullahtan sonra hemen gözünü açana mübarek hediye vermedi,en az 1-2 dk rabıta yapmak gerekiyor diye anlattı Allah razı olsun.. o kardeşimizden,vebu hatmedeki hediye olaylarını bizlerde çok defalar değişik şekillerde duymuştuk elhamdülillah,Çünki hatmeyi haceganın fazilet o kadar çokki anlatmakla bitmez elahmdülillah..
Harmancı Arif Çelikarslan...
Askerdi ki...
Hem de iki türlüsünden...
Hemi zahir...
Hemi batın...
Rabbim sırlarını takdiis eylesin, iki kerre şehiid olacak kadar da sadık ve aşığıydı Sadatların.
Vasiyyetinde eşine "Her ne şartlarda olursa olsun eğer ben senden önce vefat edecek olur-
sam cenazemi sırtına da olsa muhakkak, amma mutlaka menzile götür" dişyecek kadar sev-
gisi ile doluydu menzilin.
Dedi ki eşi "Arif niye böyle dersiin olur ki götürecek bir şey olmaz ben
seni, o koca adamı nasıl bunca götürürüm."
Dedi ki Arif, "Götürürsüün götürürsün merak etme."
Hızmet ehli idi. Bilhassa ne zaman hasat zamanı olsa mutlaka koşardı menzile harman yerine.
O yüzdendir ki adı "Harmancı Arif" olarak kaldı ve mezar taşına yazıldı.
Öylesine hasretini çekerdi ki Sadatların rapor almak niyyeti ile doktora gider ve derdi ki "Doktor
bey gece ak sakallı nuur yüzlü bir zat giriyor ruyalarıma ve beni yanına çağırıyor aceb nedir ki bu"
Doktor artık alıştığından bu duruma "Ariif gene rapor istiyon değilmi, menzile gideceksin hadi sana
bir hafta rapor yazıyorum var giit."
Bir kerresinde Seyda hz. leri hemen caminin yanında yüksekçe bir yerde olan depo gibi bir odaya
küçük bir merdiven ile çıkmışlardı. Arif de hemen altta bekliyordu. Seyda hz. leri aşağı ineceği zaman
Arif hemen merdiveni alıverdi ordan ve "Gel kurban ben seni kucağıma alır indiririm" demişti.
Gölcükte oturuyordu. Oturduğu dairenin hemen altında fırın vardı. O büyük deprem olduğunda daire
yıkıldı ve fırının içine düştüler. Fırında yanarak vefat ettiler. Sadece serçe parmağı yanmamıştı. Çünkü
Gavs hz. lerinin hediyye ettiği yüzük vardı parmağında. Onu parmağından ve yüzükten tanıdlar.
Gavs hz.lerine haber verdiklerinde "İki kerre şehid olduğunu ve onun küllerini getirmelerini" buyurdular.
Bir mendile sardıklarını küllerini Gavs a götürdüler.
"Seni nasıl götürürüm" diyen eşine "Götürürsün götürürsün" diyişi sanki akıbetine malum olmuştu.
Eşi de fazla yaşamadı ondan sonra. İstanbulda ki yat kazasında seyyide anneleri kurtarmaya çalışrken
boğularak vefat etti ve o dahi eşinin yanına defnetildi.
Sadatların hatırı için dualarınızdan eksik etmeyin bu iki aşığı.
İnegöllü bir sofi kardeşimiz anlatıyor Sofi demirci ustasıdır.Menzil'e çağırılır ve Sultan Seyyid Muhammed Raşid Hz.leri için bahçeye bir parmaklık yapması istenir.
Bu sırada Sultan Hz.leri teşrif ederler ve demirci ustasına parmaklığı nasıl yapması gerektiğini tarif ederler;
-"Sofi, parmaklıklar yolun kenarındaki taşların üzerinden itibaren 110 cm. olsun ve üstüne oturtun"
Talimatı alan sofi parmaklıkları en güzel şekilde imal ederek kısa bir süre sonra Menzil'e geri döner.Sultan Hz.leri'nin tarif ettiği gibi yolun kenarındaki taşların üstüne monte eder ve Sultan Hz.lerinin gelmesini bekler.
Öğle namazının ardından Sultan Hz.leri parmaklıkları görmek için bahçeye gelir ve bir süre parmaklıklara baktıktan sonra sofiden metre ister.
Derhal kendisine uzatılan metreyi alan Sultan Hz.leri parmaklıkların boyunu zeminden itibaren ölçerek;
-"Sofi, bu parmaklıklar 110 cm olsun demiştik ama şimdi bakıyorum 100 cm çıkıyor.Neden böyle bir hata yaptın?" diye sorar.
Oysa Sultan Hz.leri ölçüyü verirken zeminden itibaren değil yolun kenarındaki taşların üzerinden ölçüyü vermiştir.Ölçüyü zeminden alınca haliyle eksik çıkacaktır.
Sofi olayın farkındadır ve bir an bile düşünmez ;
-"Doğrudur Sultanım, derhal yenisini yapar getiririm" der.
Sultan Hz.leri içten bir tebessüm ile şöyle buyurur;
-"Gerekmez, sen teslimiyet imtihanını kazandın"
Kalbin Sesi
Menzil'e 2. veya 3. gidişimdi. Sultan Seyyid Muhammed Raşid Hz.lerine manevi halimi anlatmak ve hakkında soru sormak amacı ile yanaşmıştım. Kendisine halimi biraz anlatmaya başlayınca;
-"Diline vurma sofi" buyurdu..
Şaşırdım..dilime vurmazsam nasıl anlatacaktım? Ben tekrar anlatayım dedim bunun üzerine;
-"Allah razı olsun sofi, diline vurma dedik" buyurdular.
Anlamadığımı gören koruma sofisi beni kolumdan çekerek bir kenara oturtup şunu söyledi;
-"Sadatın huzuruna geldiğinde ona söyleyeceklerini kalbinden ilet. Allah-u Teala "Semii" ve "Basiyr" dir.Ona senin kalbinden söylediklerini işittirmektedir."
Şimdi mevzuyu anlamaya başlamıştım ve hemen aklıma takılanı soruverdim;
-"Pekiii, sorularımızın cevabını nasıl alacağız?"
Sofi hemen cevabını verdi
-"Allah'dan birşey istediğinde karşılığında sana birşey söyleniyor mu?"
-"Hayır"
-"Peki, o zaman sen ne yapıyorsun?"
-"Allah'ın duamı kabul edeceği saati bekliyorum"
Sofi son noktayı koydu
-"Bu da aynı şeydir, Allah senin sözlerini Seyda Hz.lerine işittirir ve gereken zamanı gelince yapılır. Sana düşen kalbinden konuşurken edebe bürünmektir. Çünki seni o anda Allah-u Teala dinlemektedir."
Aklıma takılan soruyu hemen orada soruverdim;
-"Peki, neden Allah kalplerimizden geçenleri Seyda Hz.lerine işittiriyor?"
Sofi cevaben;
-"Sen himmet istediğinde sekeratda da olabilirsin. Bu durumda dilin, sesin velhasıl tüm azaların bağlanmıştır.Eğer nasibi varsa geriye konuşabilen bir tek kalbin kalmıştır.İşte o kalbin feryadı Sultana erişir de senin yardımına koşar."
Hemen diğer soruyu arkasından ekleyiverdim;
-"Sekeratda olmadığımız zaman neden işittiriliyor"
-"Güzel soru" dedi sofi ve devam etti "İnsan nefsi fısıldadıkları ile suça teşvik eder.Bütün suçlar nefs ve şeytanın vesvesesi ile oluşmakta.Sadat bir sofiyi himayesine aldığı zaman Allah-u Teala sofiyi herşeyi ile mürşide teslim eder. Bu teslimiyet rızkından amel defterine kadar aklına gelebilecek herşeyi içine alır. Himayesine almakla onun maddi ve manevi terbiyesini de üstlenir. Sofiyi terbiye etmek için nefsin neler fısıldadığını Allah-u Teala Sadat'a anında bildirir.Yani kalbini ve nefsini mürşid duymaktadır. Duyamasaydı seni nefs ve şeytanın vesvesesine karşı nasıl savunurdu?"
Ben kalp ile konuşmaya ve konuştuğum zaman Sadat'ın beni işittiğine ikna olmuştum.Daha sonradan içime dert olmasın diye bir soru daha sorayım dedim;
-"Pekii, ben İstanbul'dayım O ise 1350 km uzakta.Bu durumda benim kalbimi nasıl işitir?"
Sofi biraz teessüf ile baktı ve;
-"Biz bunca sözü boşuna mı söyledik şimdiye kadar? Sen bilmez misin Allah için zaman ve mekan yoktur.."
Soracak başka sorum kalmamıştı. Ancak o anda hissettiğim tek şey kalplerde olanı her an ve her yerde Allah-u Teala Mürşide bildirdiğine göre kalbimizin içindeki kötü düşünce ve hislerden dolayı benim halim ne olacaktı? Bunu da sorayım dedim ve sordum;
-"Korkma, Allah-u Teala herşeyi işittirir ve onlar da karga ile bülbülün seslerini iyi ayırırlar.Yani nefsinin sözleri ile vesvese geldiği zaman mesul olmazsın ancak o sözlere uyup da günah işlersen sorumlu olursun." dedi ve devam etti;
-"Onların gayeleri nefsi tamamen Allah'ın istediği şekle sokmaktır.Bu nedenle sen nefse uymaya meyil edersen sana ikaz gelebilir.Anlamazsan ikazın dozu sertleşir yine anlamazsan ikaz tokat olur.Aslında görüldüğü gibi gelen tokat veya bela senin selametin için bir rahmetdir. Allah'a asi olmaman veya bir harama girmemen için alınmış bir önlemdir."
Sofi ile helalleşip ayrıldıktan sonra kendi kendime düşünmeye başladım;
-"Allah beni Sadat'ın kapısına göndermekle ne kadar büyük bir nimet lütfeylemiş...Ya Rabbi, sana sonsuz şükürler olsun.."
Sen Bizim Kızımızı Sahipsiz mi Sandın?
Hac farizasını yerine getiriyorduk. Türk kafilesinden bir kişi dikkatimizi çekti. Yanına gittik, selam verdik, nereli olduğunu sorduk. Adıyamanlı olduğunu söyledi.
Bizlerin Seyda Hazretlerine bağlı olduğumuzu öğrenince şu hatırasını anlattı:
Ben Adıyaman'da çok süfli bir hayat yaşıyordum. Alkol kullanan arkadaşlarla gece-gündüz birlikteydim. Hanımım, (hanım arkadaşları ile) Seyda hazretlerine gitmişti.
Bir gece yine alkollüyken, masada arkadaşlarım beni tahrik ettiler: ‘Senden izinsiz karın nasıl Menzil'e gider, onun niçin dersini vermiyorsun?’ dediler. Kızgınlıkla eve gittim.
Her zaman olduğu gibi beni güleryüzle karşıladı, hizmetimi gördü. Ben bahane bulmak için: ‘Hanım, ben falan uygunsuz kadınla evlenmek istiyorum, ne dersin?’ dedim.
Eğer evlen derse, bana onu mu layık görüyorsun diye, yok evlenme derse, benim evlenmeme niçin karşı geliyorsun, diye dövecektim. Fakat o: ‘Bey, sen bilirsin.’ dedi.
Ben beklemediğim bu cevap karşısında ne yapacağımı bilemedim, sinirlendim, dışarı çıktım, motosikletime bindim. Hızla sürerken en son gördüğüm bir kamyonun tamponuydu.
Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. İki bacağım ve bir kolum alçıdaydı. Yüzüm parçalanmıştı. Doktor geldi. Ben doktora teşekkür edecekken: ‘Bana değil sana gece-gündüz bakan
ve devamlı dua eden bu hanıma teşekkür et’ dedi. Karım başımın uçundaydı ve her zamanki teslimiyetli ve saygılı tavrıyla hizmet etmekteydi.
Ben bu durum karşısında iyileşince ilk işim Seyda Hazretlerine gitmek olsun, diye içimden geçirdim. Neticede hastaneden taburcu oldum, Menzil'e ziyarete gittim. Seyda Hazretleri avludaydı.
Mü'minler elini öpüyordu.
Ben de sıramı bekledim, yaklaştım, tam elini öpecekken sağ elini çekerek arkasına koydu. Sol eline davrandım, o elini de arkasına çekti ve bana dönerek:
‘Sen bizim kızımızı sahipsiz mi sandın.’ dediler. Ben bunun üzerine pişmanlığımı belirttim. Mübarek gülerek: ‘Hadi gel sen de bizim bir evladımız ol’ diyerek, tövbe verdi ve bizi kabul buyurdu… (Alıntı)
Kurbanlar Lütfen Okuyun!
Geçen hafta dersteyken vekil başkanımız bir olay anlattı sizi nakletmek istedim kardeşlerim çünkü duyan sofi başka sofilerede anlatılsın deniliyor neyse lafı uzatmadan konuya başlayayım;
Bir Molla rüyasında Kainat Efendisi Peygamber Efendimiz (s.a.v)rüyasında görüyor yanında da Şeyh Seyyid Abdulbaki Hzleri,Peygamberimiz s.a.v Şeyhimizi Ya Abdulbaki ben ümmetime noktayı koyucam sende artık Sofilerine noktayı koy buyuruyor.Şeyhimiz ne demek istediğini gayet iyi anlıyor mahsun bir şekilde boynunu büküyor,Efendim daha çok sofi olcak insanlar var kendini kurtaracak çok ümmetiniz varr bana biraz zaman diyor.Efendimiz Ya Abdulbaki senin için biraz daha zaman verildi fakat bu zamanı çok iyi değerlendir uçurumun kenarındasınız kıyamet koptu kopacak kendini kurtaran kurtarsın artık diyor ;
Ve Molla hayretle uyanıyor hemen aslını öğrenmek için Menzile gidiyor :
Hemen Seyda Hz'lerinin yanına gidip rüyasını anlatıyor Şeyhimiz onay veriyor doğrudur diyor.Kendini kurtaran kurtarsın diyor.Ve bunu duyan sofi inş.sofi kardeşine anlatsın diyor Seyda Hzleri.
Bu yüzden sizinle paylaşmak istedim nokta derken artık kıyamet kopacak kendini kurtarann kurtarmıştır artık demek istiyoo son noktadayızz unutmayalım kardeşlerim UÇURUMUN KENARINDAYIZ kendimizi kurtardık kurtardık başka çaremiz yok.İnşaAllah kurtulanlar içinde oluruz ..AMİNNNN...
hizmet nimettir...pusula
HİZMET NİMETTİR!..
KURBANIM İSTANBULDA FAKİR Bİ KARDEŞİMİZ VARMIŞ NE ZAMAN GAVSIMIZ'A GİTMEK İSTESE KAFİLENİN ÖNÜNDE DURUR BOYNUNU EĞERMİŞ. KAFİLE BAŞKANI DA ANLAYIP HADİ SENDE BİZİMLE GEL DERMİŞ.
YİNE BİGÜN BU ŞEKİLDE MENZİL'E GİTMİŞ AMA CEBİNDE 5 KURUŞ DESEN YOK. 3 GÜN KALACAKMIŞ VE BU 3 GÜN BOYUNCA ÇORBAYLA KARNINI DOYURACAKMIŞ. (BU SOFİ TABİ HİZMET SEVDALISI) NEYSE SABAH NAMAZINDAN SONRA TAM ÇORBAYA NİYETLENMİŞ Bİ SOFİ ABİMİZ HİZMET VAR SOFİLER DEMİŞ BU HEMEN EN ÖNDE ATILMIŞ. HİZMET BİTTİKTEN SONRA YERİM İNŞ DEMİŞ VE GİTMİŞ. HİZMET BİRAZ UZAMIŞ VE İKİNDİ ÇORBASINI DA KAÇIRMIŞ. SOFİ KARDEŞİMİZ O GÜN AÇ YATMIŞ. ERTESİ GÜN YİNE ÇORBAYA NİYETLENMİŞ YİNE Bİ SOFİ ABİMİZ HİZMET VAR SOFİLER DEMİŞ. HİZMET SEVDALISI KARDEŞİMİZ YİNE EN ÖNDE GİTMİŞ. VELHASIL O GÜNDE AÇ YATMIŞ. SON GÜNLERİ SABAH NAMAZINDAN SONRA DÖNECEKLERMİŞ MEMLEKETLERİNE YİNE ÇORBAYA NİYETLENMİŞ HATTA GİDİP SIRAYA GİRMİŞ TAM İÇERİ GİRECEKKEN ARKADAN Bİ ABİMİZ BAĞIRMIŞ SOFİLER HİZMET VAR İNŞ. DEMİŞ BU HİZMET SEVDALISI YİNE ÇORBAYI BIRAKMIŞ YETİŞİRSEM YERİM İNŞ DEMİŞ.
HİZMETE 5-6 KİŞİ İLE BİRLİKTE GİDERKEN Bİ AN BAKMIŞ YANINDAKİLER KAYBOLMUŞ HER TARAFA BAKMIŞ KİMSEYİ BULAMAMIŞ. BİRAZ YÜRÜDÜKTEN SONRA Bİ MERDİVEN GÖRMÜŞ KAPI DA BİRAZ ARALIKLIYMIŞ. BU GÜZEL SOFİ HERLADE BURAYA GİRMİŞLER DİYE MERDİVENDEN YUKARI ÇIKMIŞ BAKMIŞ BURASI HİZMET YAPILACAK YERE BENZEMİYOR TAM GERİ DÖNECEKKEN İÇERİDEN BİR SES: SOFİ İÇERİYE GEL DEMİŞ. BİZİM SOFİ CEVABEN: KURBAN BEN HİZMETE GİDECEKTİM YOLUMU ŞAŞIRDIM DEMİŞ. İÇERDEKİ SES: HİZMETİN BURADA KURBAN İÇERİ GİR DEMİŞ.
BİZİM SOFİ İÇERİ Bİ GİRMİŞ BİDE NE GÖRSÜN UPUZUN Bİ SOFRA VE SOFRA YEMEK DOLU NE İSTERSEN VAR ( BU ABİMİZ DERKİ: VALLAHİ BU YEMEKLER DÜNYADAN DEĞİLDİ. ) 3 GÜNDÜR AÇ OLAN SOFİ DURURMU HEMEN KAŞIĞI ALMIŞ YEMEYE BAŞLAMIŞ Bİ AN YANINDA BİRİNİN OTURDUĞUNU HİSSETMİŞ. ONA YÖNELMİŞ VE KİMİ GÖRMÜŞ TABİKİ SOFİ HEEMEN YEMEĞİ BIRAKMIŞ ADABA GİRMİŞ.
GAVSIMIZ: HAYDİ YEMEĞİNİ YE SOFİ DEMİŞ.
SOFİ: KURBAN SİZ YEMEZSENİZ BENDE YEMEM DEMİŞ.
GAVSIMIZ' DA Bİ KAŞIK ALMIŞ VE YEMEK YEMEYE BAŞLAMIŞLAR.
GAVSIMIZ: SOFİ SİZİN ODADA KİMLER VAR ANLAT HELE DEMİŞ.
SOFİ SAYMAYA BAŞLAMIŞ. BİRAZ GEÇTİKTEN SONRA
SOFİ: SULTANIM SİZ SORDUNUZ AMA BEN HEPSİNİ HATIRLAYAMAM Kİ DEMİŞ.
GAVSIMIZ: SOFİ SEN HATIRLADIKLARINI SÖLE HATIRLAMADIKLARINI DA BEN SANA HATIRLATAYIM DEMİŞ.
SONRA DA GAVSIMIZ O ODADAKİLERİN HEPSİNE Bİ UYARI GÖNDERMİŞ FALAN SOFİYE SÖYLE FAZLA TELEVİZYON İZLEMESİN, FİLAN SOFİYE SÖYLE VİRDİNİ GAFLETLE ÇEKMESİN VE EKLEMİŞ.
SOFİ BU SÖYLEDİKLERİMİ HERKESİN ORTASINDA SÖYLEME HERKESE TEK TEK ANLAT DEMİŞ. VE BİZİM HİZMET SEVDALISI SOFİ KALKIP GİTMİŞ MEMLEKETİNE..
KURBANIM HAKKINIZI HELAL EDİN DUA EDİN İNŞ.
Pusula Testi ..
Sofinin biri Menzilde caminin içinde bağdaş kurup oturmuş, elini çenesine dayayıp önündeki küçük şeye bakıyormuş.
Bu durumu gören başka bir sofi dayanamamış ve merak etmiş.
Sofinin yanına yaklaşmış ve görmüş ki sofinin önündeki küçük şey pusulaymış..
"Kurbanım ne yapıyosun, hayırdır" demiş, "Yoksa Sadatın Camisinde Kıbleden mi şüphe ettin, haşa" demiş.
Oturan sofi; "estağfirullah kurbanım hiç öyle şey olurmu" demiş ve devam etmiş. "Ben pusula bozuk mu değil mi diye kontrol ediyorum.
Zikirle Nefsin Kollarını Ve Bacaklarını Kesin
Zikirle Nefsin Kollarını Ve Bacaklarını Kesin.
Dostlardan biri anlatıyor...
Alnımda müthiş bri burulma ve sıkışma vardı. Ancak ağrı değildi. Ne
olduğu konusunda bir fikrim de yoktu doğrusu.
Menzilde bir hızmet sonrasında verilen çay molası esnasında görevliler-
den biri;
-Gurbanlar dedi virdinizi çekiniz. Virdin ne kadar büyük önemi olduğu-
ğunu anlamaya çalışalım inşaallah. Nefs benzer bir pislik böceğine ki
onun bir çok kolları ve bacakları vardır. Bu kollar ve bacakları ile vü-
cudun her bir yanını sarmıştır. Gövdesi ise alındadır. İnsan zikir yaptı-
ğı zaman onun kollarını ve bacaklarını vücudun en ücra köşesinden i-
tibaren kesmeye başlar. Zikir devam ettikce o kesilen kollarını ve ba-
caklarını toplar...Nihayet alın bölgesinde kalır ve orada ıslah olur.
Ben bunları dinleyince Gavs Hz. ile konuşmam ve halimi arzetmem
gerektiğini anladım. Hemencecik gidip virdimi ve hallimi arzeyledim.
Mübarek değişik bir ihtimam göstererek dedi ki;
-Virdini dayanabildiğin kadar çek ve durumundan da muhakkak bize
haber ver.
Gurbanlar vird ile (zikir) bedende nasıl bir temizlik ve ıslahat yapıldı-
ğını iyi anlamak lazım. Mübarekler vird (zikir) çekmeyenlerin mutlaka
vird almasını ve çekmesini istiyorlar.
Sofi'nin Rüyası
Mersinli bir sofinin anlattığı A.B. Hz lerinin anlatılmasını istediği bir rüyayı nakledelim
Bir gece rüyasında iki cihan serveri efendimiz (SAV) rüyasında görür yanında Hulafa-i Raşid’in diğer sahabeyi güzün efendilerimiz bulunmaktadır . efendimizin önünde büyük bir sofi topluluğu vardır efendimiz (SAV ) Sıdık u Ekber Ebu Bekir efendimize döner ya Ebu Bekir gir sofilerin içinden kendi meşrebinden (benzerinden) olanları çıkar Hazreti Ebu Bekir efendimiz girer sofiler topluluğunun içinden bir gurubu çıkarır efendimiz (AS) hazreti Ömer (RA) döner ya Ömer sende gir kendi meşrebinden olan insanları sofilerin içerisinden al çık der hazreti Ömer efendimizde girer bir grup sofi alır çıkar ..
Arkasından hazreti Osman efendimiz ve hazreti Ali KEREMALLAHU VECHE efendimize aynı emiri verirler onlarda girer bir gurup sofi alır çıkarlar. geriye çok sofi kalmıştı ALLAH RASULÜ (sav) EFENDİMİZ A.B (ksa) döner ya A.B. bunlar kim diye sorar
A.B (KSA) boynunu büker sesini çıkarmaz .. ALLAH RASÜLÜ tekrar sorar
Bunun üzerine A.B Hz. leri buyururur efendimiz bunlar bazen hatmelerini kaçıran bazen virtlerini terk eden sofilerdir buyurmuş …
ALLAH RASÜLÜ (s:a:v)buyurur öyle ise bunları da biz götürelim der
Bir sofinin yaşadığı bir olayı İsveçre ’de oturan yetkili bir arkadaştan nakledelim ..
Bir gün Şahı Hazne k.s.a. nın torunlarından birisi menzile gelir. Menzil’de A.B Hz leri ile birlikte gezerken önde A.B. Hz leri arkada Şahı Hazne ‘nin torunu ve diğer sofiler.. Adabı bilen o sofi Şahı hazne Hz.lerinin torununa şunu sorar..
- Kurban bizim bildiğimiz adaba göre Sizin önde A.B. Hz.lerinin arkada gitmesi icab ederdi. Amma görüyoruz ki siz arkada O önde gidiyor. Bunun hikmetini anlayamadık sebebi nedir ?
Şahı Haznenin torunu anlattı.
- Ben bir gün rüya gördüm .. Ruyamda çok güzel bir taht vardı. Acaba bu taht kimin diye düşünürken dedem Şahı Hazneyi gördüm . geldi tahtın sağ tarafında ayakta dineldi. Arkasından Gavs Abdulhakim Hüseyni Hz.leri geldi dineldi. Ben merak ediyordum .. acaba tahta kim gelecek oturacak. Herhalde Allah Rasulü gelecek diye düşünüyordum. İlerden birisi belirdi. Yüzünü nurdan göremiyordum. Ben pür edep seyrediyordum. Geldi tahta oturdu. İyice dikkat ettiğimde A.B. Hz.leri olduğunu gördüm. Dedemin ve Abdulhakim Hüseyni Hz.lerinin edep tuttuğu bir insanı bir Allah dostunu zamanın Gavsının önünden nasıl yürüyebilirim…
O sofi anlatmaya devam ediyor ..
- Biz Seyda Muhammed Raşid Hz.leri zamanında çok gördük ki Şahı Haznenin hizmetcisi gelse Seyda Hz.leri bizzat kendisi ilgilenir ve onun karşısında pür edep dururdu. Yorum size ait …
(www.menzil.net) den alınmışdır kaynak belirtmeden yayınlanamaz
Siirtli Haci Idris Anlatiyor 006
Gavsımız ( abdülhakim hüseyni k.s) elinde bastonuyla köyün meydanında yürüyordu.Bende onun biraz gerisinden yürüyerek ona eşlik ediyordum.Nasıl olduğunu anlamadığım birşekilde sofinin biri cezb halindebağırarak gavsımızın sırtına atladı.
Ellerini gavsımızın boynuna dolamış arkadan sıkıca sarılmıştı ayaklarıda yerden kesilmişti.
Gavsımız neye uğradığını anlamadı sendeledi az kalsın yere düşecekti.
Ben öylesine kızdımki adamı tuttuğum gibi yere fırlattım, hemen üzerine çıkıp onu tepelemek üzereyken,
Gavsımız şiddetli bir şekilde " İDRİS ÇABUK ONU BIRAK " diye bana bağırdı.
Hemen adaba geçtim kafamı öne eğdim, fakat kurban .....dedim . sus dedi .
buyurduki..
EĞERKİ ŞAH'I HAZNE HAYATTA OLSAYDI BEN BU SOFİNİN BANA YAPTIĞINDAN DAHA FAZLASINI ONA YAPARDIM.......
Şahı hazne gavsımızın vefat etmiş mürşidi idi, mürşit sevgisinin nasıl olması gerektiğini bu sözlerle bize bir kere daha anlatmış oldu.
Siirtli Haci Idris Anlatiyor 007
Nureddin sekiz aylık oluncaya kadar bize çok çektirdi sürekli ishal olurdu , ateşlenirdi, kilo alamıyordu, üzerinede o kadar titriyordukki sormayın.Son günlerinde Bursaya gitmem gerekti evdekilere sakın ihmal etmeyin , en ufak bir şeyde doktora götürün üşütmeyin falan diye sıkı sıkı tembih ettim,yinede içim rahat değildi.
Allahu teala bir erkek evlat vermişti.
Bir hafta kadar çocuğa isim koyamadım
çünkü ismi seyda hz' lerinden almak istiyordum.
nihayet fırsatını bulup köye gidebildim.
rahmetli seyda hz'lerinin huzuruna varıp ziyaret ettikten sonra,
bir erkek evladımızın olduğunu ona bir isim koymasını rica ettim.
Seyda hz'leri ( Muhammed Raşid k.s.a )
onu ismi NURULLAH olsun buyurdu.
Köydeki diğer ziyaretlerim bitince siirte geri döndüm.
Ev halkına sultanımız çocuğa isim koydu
bundan sonra çocuğa Nurullah diyeceğiz dedim.
Ev halkı hacı bu isim güzeldir fakat Nureddin olsa daha çok memnun oluruz,
ne farkederki ha Nurullah ha Nureddin ikiside aynı dediler.
Ben olmaz artık ismi sorduk dediysemde birlik olup beni ikna ettiler,
aslında bende sırf huzurum kaçmasın evdekilerinde gönlü olsun diye sesimi çıkarmadım.
Nureddin sekiz aylık oluncaya kadar bize çok çektirdi sürekli ishal olurdu ,
ateşlenirdi, kilo alamıyordu, üzerinede o kadar titriyordukki sormayın.
son günlerinde Bursaya gitmem gerekti evdekilere sakın ihmal etmeyin ,
en ufak bir şeyde doktora götürün üşütmeyin falan diye sıkı sıkı tembih ettim, yinede içim rahat değildi.
Bursadayken oradaki arkadaşlar şeftalinin ishale iyi geldiğinden bahsettiler
bende iyisinden bir sepet şeftali alıp otobüse koydum
Adana'dan aktarma yapmak için otobüsten eşyalarımızı alıp,
siirte giden acentalardan birine uğradık sepette eşyaların arasındaydı,
bekleme salonunda kalkış saatini beklerken birde baktım şeftali sepeti yok ,
çok sinirlenmiştim bebek için olmasaydı bu kadar üzülmezdim.
Doğru oranın sorumlusuna gittim ona bağırıp çağırdım
ya abi kızma istediğin şeftali olsun deyip bana bir kasa şeftali aldılar,
bende yerini tutmaz fakat bunada razıyım dedim.
Şeftaliyide diğer eşyalarla birlikte bagaja koyup siirte kadar geldik.
Otobüsten inince birde baktımki şeftali kasası yok yine çok sinirlendim,
bu sefer şoförle muavine ver yasın ettim.
Bana yine ne önemi var istediğin şeftali olsun siirtten en güzelini alalım dediler,
bende şeftali önemli değil ben onu hasta için getirmiştim deyip meseleyi uzatmadım helalleşip eve doğru yola çıktım.
içimdende Demekki BİZİM ÇOCUĞUN BU ŞEFTALİDEN NASİBİ YOKMUŞ diyordum.
hatıranın bu kısmını bebeğin annesinden dinleyelim :
"Rahmetli beyim Hacı idris o seyahatinde bursada üç gün kalmıştı.
onun gittiği günün sabahında siz sağolun biz Nureddin'i kaybettik, o gurbette kafası bununla meşgul olmasın diye kenisine hiç birşey söylemedik oda zaten sormamıştı.
iki gün sonra geri döndü doğruca beşiğin başına gitti baktıki beşik boş bana baktı ben ağlamaya başladım, sesini çıkarmadı saadatlar sağolsun dedi oda çok üzülmüştü. "
hacı idris devam etti...
Aradan bir kaç sene geçti Allahu teala c.c bize bir erkek evlat daha nasib etti,
Ben tekrar seyda hazretlerinin (k.s.a) huzuruna çıktım, (ben hadiseyi unutmuştum)
Kurban dedim Allahu teala saadatlara bir KÖLE verdi ismini ne buyurursunuz.
Mübarek durdu düşündü.
Dedi idris
Dedim emret kurban
biz bu çocuğun adını NURULLAH koyduk.
NUREDDİN değil.
Siirtli Haci Idris Anlatiyor 008
Annem idris sakın bir yerlere gitme artık doğum yaklaştı diye sıkı sıkı tembih etti. Artık bende sabırsızlıkla bekliyordum nihayet bir akşam haber verdiler.
Hemen ebeyi aldım geldim , ebe hemen hastanın odasına girdi. Bende diğer odada neticeyi beklerken boş durmuyor kendimce bir şeyler yapıyordum.Biraz sonra annem telaş içinde odaya girdi.
Oğlum çocuk gelmiyor , çabuk doktor getir dedi.
Siirt teki tek kadın doğum doktoruna gidip yalvar yakar aldım eve getirdim.
Biraz sonra doktor ümitsiz bir şekilde odadan çıktı. Benim burada yapabileceğim bir şey yok, hastayı acilen Diyarbakır’a götürün dedi
ve bizi bırakıp gitti.
Ben şimdi nasıl götürürüm buradan diyarbakıra hastayı ,
o kadar saat nasıl dayanır bu hasta diye düşünürken o kadar çok bunaldım ki
Abdest alıp namaz kılayım dedim. O sırada hastayı hazırlamalarını söyledim.
iki rekat hacet namazı kıldığım sırada,
Bir hayal gibi Hazret k.s. gözüme gözüktü.
Selam verdiğimde annem başımda bekliyordu.
Çok üzgün bir şekilde oğlum sen sağ ol , hanımını kaybettik dedi.
Odaya girdim ebe bizim hanımın yüzünü örtmüş üzgün bir şekilde duruyordu.
Ben sadatlar sağ olsun dedim.
Fakat dünya başıma yıkıldı sandım, ağladımda ağladım.
Altı çocuk öksüz kalmıştı. Onların boynunu nasıl düzeltebilirdim.
İki rekat namaz daha kılmak için niyet ettim.
Namazı sonlandırıp selam verirken; bu sefer Gavs’ı Hizani hazretleri belirdi.
Bana " sakın korkma " dedi.
Ben o sırada adaben ayağa kalkmışım.
Aradan kısa bir süre geçti , içerden gelen telaşlı seslerle beraber,
Annem koşarak tekrar yanıma geldi.
Oğlum müjde, ayağı kımıldadı, tekrar canlandı dedi.
Halbuki hastanın yüzünü bile örtmüşlerdi.
Bir müddet sonra ,Annem içerden tekrar seslendi,
oğlum gözün aydın bir oğlun daha oldu.
Ben tekrar şükür namazlarımı kılıp sabahı bekledim.
Sabah namazıyla beraber gadireye doğru yola çıktım.
Niyetim gadire köyündeki gavsımızdan , doğan çocuğa isim almaktı.
Sabah erkenden köye vardım.
Köydeki tek bakkal halo sıtkının bakkalıydı oda yeni açıyordu.
Halo sıtkı hayrola İdris sen bu saatte gelmezdin, dedi.
Hayır inşaallah bir çocuk doğdu da Gavs dan isim almaya geldim.
Gavsımız nerede benim için ondan bir isim sorarmısın dedim.
Bak Gavs divanda yanın da biri var sohbet ediyorlar, git kendin sor dedi.
Divanın kapısına gelince Gavs hazretleri “gel İdris hayırdır, bu saatte
niye gelmişsin.” Buyurdu.
Kurban bir köleniz oldu da onu arz edeyim diye geldim.
Buyurduki.....
“İdris sen Şah’ı Nakşibend’in damadı Şeyh Alaaddin i bilir misin....?
Beli kurban bilirim
“Onun adını verdik senin çocuğa.”dedi
sonra tebessümle
“Şah ona bazen Alo diye takılırdı” buyurdu .
Beli kurban dedim, elini öptüm dışarı çıktım.
Halo Sıtkı’ya tekrar uğrayıp konuştuklarımızı anlattıktan sonra hemen yola
kadar çıkıp araba beklemeye başladım, çünkü mesaiye yetişmek istiyordum.
Orada arabayı beklerken unutmamak için sık sık tekrar ettiğim ismi
unuttuğumu fark ettim. Benim köye gelme sebebim isim almaktı ismi
unutarak nasıl geri dönecektim . kendi kendime kızarak tekrar köye geri
döndüm.
İsmi Halo sıtkı ya sordum. Oda hatırlamadı unutmuş.
Hemen divana koştum baktımki gavsımız yok, sordum eve çıktı dediler.
Eve çıkmaya cesaret edemedim. Haloya döndüm ona rica ettim sen akrabasısın evine gidip tekrar sor benim için dedim.
Bana çekindiğini onu rahatsız edemeyeceğini söyledi.
Namaz vakti camiye dönmesini beklemekten başka çarem kalmamıştı.
Ben okadar yolu isim almak için gelmiştim ismi öğrenmeden geri dönmekde
istemiyordum, sıkıntıyla ne yapacağımı düşünürken.....
Gürültüyle gelen traktörtörün direksiyonunda gavsımızın oğlu seyyid
A.baki el hüseyni k.s ( Gavs'ı sani ) hazretlerini gördüm, zannedersem köyün
dışındaki tarladan geliyordu ve yanında kimse yoktu.
Hayrola İdris sen sabahları gelmezdin , buyurdu.
Ben durumu anlattım. Mübarek çok güldü,
ben sana söyleyeyim fakat bir şartım var dedi.
Emret kurban dedim , oradaki şekerleri gösterdi.
Bana bu şekerlerden alırsan ismi söylerim diye latife yaptı.
Beli kurban sen söyle başka ne istersen alayım dedim.
( O zamanlar kendisiyle çok rahat konuşuyordum ikimizde gençtik, beraber
fıratta çok yüzdük, )
Oda madem öyle diyorsun söyleyim dedi gülerek.
"Onun İsmi ALAADDİN "
o söyleyince hatırladım.
Dedim kurban Allah sizden razı olsun beni büyük bir sıkıntıdan kurtardın.
Halo bir külahın içine biraz şeker koydu,
bize uzattı parasını gene kendisi verdi.
çok ısrar ettim fakat bana verdirmedi.
Ben sevinçle tekrar yola çıktım köyden çıkmak üzereyken,birden aklıma düştü.
Seyyid A.baki hz. o sırada köyde yoktu.
Peki Alaaddin ismini nereden bildi....?
Hemen geri döndüm. Doğru medreseye çıktım, O sırada talebeler dağıttığı
şekerleri yemeye başlamıştı bile, A.baki hz. beni gülerek karşıladı,
gene ne oldu İdris, ismi unuttuysan bu sefer söylemem bak dedi.
Yok dedim kurban isim aklımda fakat kafama takılan bi şey var .
dedi söyle...
Kurban sen bu ismi nasıl bildin, halbuki sen tarladaydın dedim.
Sanane idris isim doğruysa gerisini boşver dedi.
Çok ısrar ettim oda anlattı,
Bak idris...... gecenin bir vakti Sakinin annesi telaşla beni uyandırdı.
Hele kalk bak İdrisin hanımı ölmek üzere siz birşey yapmıyorsunuz.
ona dua edin onun için bir şeyler yapın dedi.
Çok canım sıkıldı , bende abdest almak için dışarı çıktım ,
sonrada niyetim gavs’ a müracat etmekti.
Baktım ki Gavs ( A.hakim el hüseyni k.s ) çardağın altında oturmuş dua ediyor.
Ona durumu arz etmek için yanına yaklaştığımda
Hayrola A.baki ne istiyorsun buyurdu.....
Kurban..... hal böyle böyle..... dedim.
Buyurduki...“Gördüğü doğrudur fakat merak etmesin” ......
“Şah’ı Hazne himmet etti onun duasıyla idrisin hanımı kurtuldu
birde erkek evladı oldu.........adınıda ALAADDİN bıraktık ” dedi.
İşte ben oradan biliyorum
Siirtli Haci Idris Anlatiyor 010
ANAHTAR DOLU SANDIK: Hazret i Gavs’ımızın ahirete irtihalinden sonra Seyda hazretleri irşada başlamıştı. Ben bir kaç defa teşebbüs ettiysemde Seyda k.s. ( Muhammed Raşid el Hüseyni ) "İdris sende Gavsın müridisin bende" deyip beni geri çeviriyor, biat etmeme müsade etmiyordu.
Bu durmun sebebini biliyor fakat bir türlü kendimi düzeltemiyordum
Vefatından sonra bile gavsımızı unutamıyor, seydaya kalben teslim olamıyordum.
O nu çok seviyordum fakat bir mürşidden daha ziyade gavsımızın oğlu olarak görüyordum.
Seydada zannedersem bu duruma manen vakıf oluyor, beni bu halimle kabul etmiyordu.
Ben ise köye aynen eskisi gibi ziyaretlerimi sürdürüyordum.
Gavsımızın kabrini ziyaret edip bol bol ağlıyordum,
orada kaldığım süre içinde seydayıda ziyaret eder duasını almayı ihmal etmezdim ve
bir şey yapacağım zamanda yine gider izin alır ondan habersiz iş yapmazdım.
O günlerde aramızda sevgi bağı ve dostluğumuz bulunan Gavsımızın halifelerinden
molla Ali k.s dan dahi tevbe intisab isteğime aldığım cevap,
estağfirullah idris biz arkadaşız sonra her ikimizde gavsın müridiyiz,
ben sana nasıl tevbe vereyim olmuşdu.
Anlıyacağınız arkadaşlar ,
neredeyse bütün şeyhlerle aram iyi idi, içlerinden sevdiklerimde oluyordu
fakat kendime beni kabul edecek bir şeyh bulamıyordum.
müthiş bir boşluk ve mürşid arayışı içinde günlerimi geçirirken,
Bir gece yarı uyanık bir halde uzanmış yatıyordum.
azametinden ve heybetinden ürktüğüm bir zat baş ucumda dikildi bana,
kızgın ve sert bir şekilde
"Bundan sonra başın sıkışırsa benden himmet isteyeceksin başkasını arama" dedi,
Ben korku içinde ancak siz kimsiniz diyebildim.
Oda bana "ben Abdulhalıkılgucduvani" dedi.
Beli kurban başüstüne dedim.
sonradan anladımki öyle herkese gitmem sadatları kızdırmış.
Aradan aylar geçti .................................................. .................................
Bir gün Tillolu Molla Burhan ( hala hayattadır ) İdris hazırlan bir gurup olarak hacca gideceğiz dedi.
Dedim seyda kimler var,
bana isimleri sayınca, o kadar alimin arasında ben ne yapayım dedim.
Sanada yapacak iş buluruz bize şoförlük yaparsın, yemek yaparsın falan deyip beni ikna etti.
Tamam ben gidip izin alayım dedim.
Ver elini menzil.
Seyda hazretlerine. Durumu arz edince seyda bana
"Hac içinde mi izin istiyorsun İdris" buyurdu bende ona beli kurban her iş de dahi izin dedim.
Mübarek tebessüm etti ve
"Bize de Beytullah ta dua et." buyurdu.
eve geldiğimde gerekli hazırlığı yaptık.
vakit geldiğindede Siirt , tillo ve o yörenin tanınmış yedi mollasıyla beraber yola koyulduk.
Önce Şirvan’a uğradık şeyh Müşerrefe misafir olduk.
O güzel insan bizi çok hoş ağırladı.
Ayrılacağımız zaman bir paket getirtti.
"İdris bunu sana emanet ediyorum.
Bu paketi Erbil deki şeyh Mustafa ya vereceksin.
Sen bu işlerden anlarsın" dedi.
kurban ben Erbil i bilemem dedim.
"Merak etme bunlar oraya gidecekler" diye cevap verdi.
Tekrar yola çıktık.
Uzun bir yolculuktan sonra bir akşam üstü şeyh Mustafa’nın dergahına ulaştık.
Daha girişte çok tatlı bir atmosferle karşılaştık.
Her taraf misler gibi nispet kokuyordu.
sanki vefat eden Gavsımızın irşada başladığı kasrik köyünde hissettim kendimi
Şeyh mustafayı sorduk, Dergahta olmadığını söylediler.
Sizi sabah ya dergahta yada evinde kabul edecektir dediler.
Biz orda ki sofilerle sabaha kadar büyük keyif yaşadık.
Her tarafta nispet kokuyordu , acayip rahmet ve cezbe vardı, hatta
Bir sofi bir ara cezb halinde işaret parmağını göğe doğru tutunca,
parmağından bir nur çıktı , sanki arşa değdi sandım.
Tamamdı İşte gavsımın vefatından sonra nihayet aradığım şeyhi buldum dedim.
Ertesi sabah şeyh Mustafa yine camiye gelemedi ,
biz onu dergahta beklerken bir sofi geldi.
Hadi buyurun şeyhim sizi bekliyor dedi.
kalkıp Şeyhin evine gittik , En geride ben vardım ve kapının yanında ayakta izin için bekliyordum.
şeyh mustafa beni farkedince
Molla Burhana bu kim? diye sordu.
Mola Burhan kurban bu Şeyh İdris dedi.
Şeyh Mustafa hazretleri çok şaşırdı toparlandı, ben niye tanımıyorum daha önce hiç duymadım dedi.
Molla Burhan "kurbanım bu Şeyh Seyit Abdülhakim’in k.s müridi
biz ona sevgimizden şeyh deriz." Diyince;
Şeyh Mustafa k.s bu sefer ayağa kalktı.
Beni çağırdı ve sordu
Sofi sen şeyh Abdülhakimin sohbetinde bulundunmu ?
evet kurban bulundum.
Sofi sen şeyh Abdülhakimle beraber iki adım yol yürüdünmü ?
evet kurban yürüdüm.
Sofi sen şeyh Abdülhakimle beraber aynı sofrada oturdunmu ?
evet kurban oturdum.
Ben bu şekilde cevaplar verince şeyh mustafa kendi yerini teklif etti.
Ben oturmak istemedim estağfirullah diyince elimden tutarak yanına oturttu.
Dedi sofi "şeyhinden bize bir şey anlatmayacak mısın" .
bende anlatmaya başladım.
“bir gün biz Gavs ile beraber Taruniye irşada gidiyorduk.
Gavs hazretleri bir katıra binmişti.
Dağ yoluna sapacağımız zaman orada otlamakta olan
iki ayrı sürüye ait koyun ve keçiler koşarak gelip katırın etrafında bir halka yaptılar.
Gavs "sofi haydar bunlar ne istiyor"? Diye sordu.
Sofi Haydar Gavsım bilir. Dedi.
Gavsımız ;
"Sofi Haydar bunlarda Şayi haznenin nazarını istiyorlar" dedi.
( şahı hazne Abdülhakim hz lerinin vefat etmiş mürşidi idi.)
Ve onlara nazar etti.
Hepsi tekrar geldikleri yere geri döndüler.
Ben bunu anlatınca şeyh Mustafa molla Burhana dönerek;
"molla Burhan böyle bir şey ancak zamanın gav
--------------------------------------------------------------------------------------
Yeni sayfanın içeriği